ŞEHİR ONBAŞI BAYRAM KAYA İLKÖĞRETİM OKULU
"İnsanın anayurdu çocukluğudur.” Jorge Amado
Bu küçük binanın solda penceresi görünen küçük sınıfına sığacak kadar az ve küçük öğrencilerdik. Okulumuzun tam karşısından tren yolu geçmesi nedeniyle bazı derslerimiz yarıda kesilirdi. Biz tren tutkunu köy çocukları, trenin sesini uzaktan duyar duymaz, öğretmenimizin gözünün içine bakar, en ufak bir gülümseme, boşluk yakaladığımızda da sınıftan dışarı fırlardık. Öğretmenimiz Leyla Topçuoğlu’nun bu konuda bizleri üzdüğünü hiç hatırlamıyorum, o da bizimle birlikte çocuklaşır ve o heyecanlı anlarımızın tadını çıkarırdı.
O günlere dair hiç kötü bir şey hatırlamıyorum.. şimdi bir masal yazsam, içinde mutlu çocuklar ve bir okul yaratacak olsam herhalde o günlerimi anlatırdım. Öğretmenimiz ne düşünürdü bilmiyorum ama, içimizde öyle çok yaramaz çocuklar yoktu. Derslerimiz de teneffüslerimiz de çok eğlenceli geçerdi. Sınıfımızda başlayan ve köyümüzün her tarafına yayılan bir neşemiz sevincimiz vardı.
Böyle güzel günler yaşarken hiçbir çocuk gelecekte başına gelecekleri düşünmez, düşünemezdi. Çocukluğun en güzel tarafı da buydu zaten; hayatımız boyunca bir daha yapamayacağımız bir şeyi en güzel şekilde yapmak, o anın tadını çıkarmak. Sanıyorum bunu en iyi yapan çocuklardık.
O günlerde ne olursa olsun aramızdan birisinin o okula adının verileceğini düşünemezdik, hem de böyle acı bir olayla… İnsan çocukluk arkadaşlarını kaybettiğinde hayatla olan bağını da yitiriyor, hayat her geçen gün daha anlamsız hale geliyor. Yıllar geçse de bu acı içinizden hiç çıkmıyor ve sanki vücuduna ait bir organı kaybetmişçesine bu acı sizinle yaşamaya devam ediyor.
Şimdi o küçük sınıfta okuyan herkes biraz eksik devam ediyor yaşamına. O döneme ait resimlere baktıkça göreceğimiz mutluluk tablosunun içine yerleşmiş bir garip hüzün var bizler için. Bunun hiçbir açıklaması ve anlamı yok biliyorum, ne desek artık anlamsız, ne yapsak boş; ama dilimize gelen, söyleyemediğimiz o kadar çok şey var ki.. bir türlü anlam veremediğimiz.. o kadar çok şey. O sınıfta yaşanan neşenin kaybolmasının hesabını kime sorabiliriz ki.. sonuçta ne değişir artık; kim o günleri geri getirebilir, kim o siyah beyaz resimlerde bir bayram günü sesi kısılana dek şiir okuyan, şarkı söyleyen çocukları geri getirebilir… Ya bizler o resimlerden kendimizi de söküp atmak isterken nasıl çocukluk resimlerimize dönüp tekrar aynı neşeyle bakabiliriz ki…
O günlere dair hatırladığım en üzücü olay yine Bayram’la ilgiliydi. Öyle çok yaramaz değildik ama yine de çocuktuk, nasıl oldu hatırlamıyorum Bayram kolunu kırmıştı. Öğretmenimiz bizleri topladı ve aramızda para toplayıp harçlıklarımızla Bayram’a bir hediye aldık ve evine geçmiş olsun ziyaretine gittik. Keşke en acı anımız bu olsaydı ve Bayram tekrar aramıza dönüp, o günlerde olduğu gibi neşeyle oradan oraya koşsaydı...
Fazlı Levent Oğuz