Yörük Konuşma Dili-1
YÖRÜK SÖZLÜĞÜ
Türkler çeşitli dillere kelime verdiği gibi (Örneğin: Kara, yoğurt) bir çok dilden de kelimeler almıştır. Konuştuğumuz dil arı Türkçe değildir. Türkistanda ki Türk boyları (Özbek, Kazak, Kırgız gibi) ile anlaşmazlık sebebi onlarla Türkiye Türklerinin müştereken kullandığı Türkçe kelimelerin ancak üçte bir oranında olmasıdır. Türkistanda ki Türklerin konuştuğu dil içinde Rusça, Moğolca, Çince, Farsça kelime oranı çok yüksektir. Batıdan örnek verirsek 9.yy. da; Balkanlara giden ve halen Bulgaristan’ın Rodoplar bölgesinde yaşayan müslüman Pomak (Kuman) Türklerinin konuştukları dildeki kelimelerin kökenlerinin oranları: %30 Ukrayna Slavcası, %25 Kuman-Kıpçakça, %20 Oğuzca, %15 Nogayca ve %10 Arapça. Günümüz İstanbul’unda yüksek öğrenim görmüş bir Türk’ün konuştuğu dildeki kelimelerin kökenine bakarsak; %40 Türkçe, %20 Arapça, %20 Latince ve Batı dilleri (İngilizce, Fransızca, Ermenice gibi Hint Avrupa grubu, %10 Farsça ve %10 oranında Asya dilleri (Moğol, Rus ve benzeri).
Sadece Yörüklerin veya diğer Türk boylarına göre yörüklerin daha çok kullandığı kelimelerden örnekler verilmektedir. Bir kişi bu kelimelerin %70’inin anlamını biliyor veya kullanıyorsa Yörüktür. Türkiye dışındaki Türk boylarının kelime haznesinde, sözlüklerinde bu ve benzeri sözcüklerin varlığı onlarla Yörüklerin aynı boydan olduğunun, çok önemli bir gösterge ve belgesidir. Yörük köyü veya mahallesinde büyümemiş, annesi, babası memur, şehir ortamında yetiştirilenler bu kelimelerin çoğunluğunu duymadığı, kullanmadığı için bilemeyebilir. Ama anne ve babası yörükse o da yörüktür. Anne ve babasından biri yörük değilse, çocuğun tercih hakkı vardır. Kendini ne hissediyorsa, ne görüyorsa odur. Yörüklüğün kan bağıyla (ırsi genetikle) ilgisi olmakla beraber, benimseme, ait olma, hissetme duygusudur. Kültürel kimliktir.
- A –
Ağı; zehir
Ayaz: esintili soğuk rüzgar.
Abbacık: temiz
Alaf: ateş alevi.
Azık: yolculuk için yiyecek, kumanya
Arılık: Din adamına muska veya dua karşılığı verilen para.
Aşmak: geçmek
Aplak: yüzü geniş olan
Acar: yeni
Artık: geriye kalan, fazla
Artık yeter: dayanamıyorum, çekemiyorum.
Alay: kuş sürüsü topluluğu.
Ağız; yeni kuzulayan koyun veya buzağılayan ineğin ilk sütü.
Alıcı kuş; kuzgun
Abaru-anagız: şaşkınlık sözcüğü
Arnaç-annaç : karşıda
Aralık: dış kapı ile oda kapısı arasındaki boşluk,hol, giriş, sofa.
Atak: cesur, sosyal, girişken, girgeç.
Atik: hareketli
Ağıl: kuzuluk,hayvan damı, ahır.
Ahlat: yabani armut
Abuk sabuk konuşmak: mantıksız, rastgele konuşmak.
Akça-ağca: beyaz
Avutmak: oyalamak
Andavallı: ahmak
Anıtmak: dikilmek, hareketsiz durmak
Al: kızıl, kırmızı
Anırma: eşek sesi
Aşina: bilinen, bildik, tanıdık.
Aşırmak: geçirmek (bir şeyin üstünden)
Ağrık: un, tuz, peynir gibi yük eşyası,
Aydaş: hastalıklı, cılız gelişmemiş çocuk
Alınyazısı, yazı: kader
Akrabalıkla ilgili sözcükler: ana (anne), aba (abla), boba (baba), baldız, dede, elti, birice (kuma), cice (yenge), bacanak, bacı, dayı, hala, gardaş (kardeş), herif, er, hanım, hatun, ebe, nene, koca, karı, torun, yeğen, emmi (amca), abi (ağabey).
Av hayvanları: dağ keçisi, dağ koyunu, geyik, tavşan, ur kekliği, turaç, bağırtlak, üveyik, lop güvercini, kaz, ördek, cırık.
Ağmak: süğmek, sarkmak, akmak, yürümek.
Aralamak: ayırmak, karışıklığı düzeltmek.
- B -
Bağır: göğüs
Büngüldemek: kaynamak, hareketli
Bükmek: çevirmek, kıvırmak, eğirmek.
Bük: köşe, dönemeç, viraj, çıkıntı, burun,
Burmak: bükmek, sıkmak,eğmek, çevirmek
Buymak: üşümek, donmak
Boğuntu: sıkıntı
Binit: binilecek taşıt, hayvan.
Belemek: bebeği beze sarmak, kundaklamak,
Böğelek: sığırı sokup huysuzlandıran sinek.
Böğü: akrep cinsi zehirli örümcek
Bayır: yamaç, yaka, barı, yokuş, yukarı,
Birhoş: acaip
Bir kez: birdefa, daha, kere.
Bayat: tazeliğini yitirmiş, kart.
Bayındır: gelişmiş, yapılaşmış, düzenli,
Bazı: bir kısmı, bir bölük, bir grup.
Bel bel bakmak: şaşırmış, ahmak gibi.
Belik: saç örgüsü
Bozkır: ağaçsız, susuz, otlu yer.
Burmak: deve, eşek, teke, taşağı çekmek, hadım, iğdiş etmek.
Boa: sarı,deve tüyü rengi, uçuk renk.
Böğed: bend, set
Bitmek: tükenmek, sona ermek, yeşermek.
Böğür: koltuk altı boşluğu
Beri: bu yan.
Beriki: bu taraftaki, öbürü değil.
Bört, böcü, karaböcü: kurt.
Bunca: bu kadar, böyle.
Belişmek: üleşmek, parçalamak, bölmek.
Bel: dağ geçidi
Bürümek: kaplamak, örtmek.
Bizlemek: karıştırmak.
Bilişmek: tanışıp, görüşmek
Bıçmak: biçmek, doğramak, kesmek.
Bahna: hayvanın yem yediği yer.
Budamak: ağaç dalını kesmek.
Burkulmak: kıvrılmak, dönmek.
Bürgü: böşörtüsü
Bön bön bakmak: şaşkınlık
Bellemek: toprağı kazmak
Berkitmek: sağlamlaştırmak, düzeltmek.
Boşlamak: bırakmak.
- C -
Cıbıldak: çıplak.
Cavlak: saçsız, kel,
Caka: gösteriş, fiyaka.
Cücü; kuş
Cula; siyah karga
Cıvık: akışkan, sulu, sıvı.
Civcik: serçe
Cılk: bozuk
Cırnak: tırnak
- Ç -
Çiğin: omuz
Çetrefilli: karışık, zor.
Çandır-Kırma: melez, karışık
Çimmek: yunmak, yıkanmak
Çakıldak: koyunun arka bacaklarındaki tüylere yapışık sert gübre parçaları.
Çeltek: çobanın yardımcısı
Çavmak: yabana gitmek, sıçramak,
Çerçi: seyyar satıcı.
Çabut: bez.
Çolpa: beceriksiz, sünepe.
Çekişmek: kavga etmek
Çömelmek-çövmek: diz kırıp oturmak.
Çıngı: mini ateş parçası, köz parçacıkları, kıvılcım
Çendik: kazıntı, oyuntu, boşluk.
Çöğdürmek: işemek, küçük çişini yapmak
Çiğ: pişmemiş, sabahları çayırların sisten ıslanması
Çabuk: tez, acele
Çatmak: sataşmak, bulaşmak.
Çorak: susuz
Çaşak-çarşak: yamaçlardaki oynak küçük parça taşları olan yer.
Çelermek: koyunun kendiliğinden mundar olarak ölmesi,
Çekgit: uzaklaş
Çat: birleştiği yer (su, yol gibi iki şeyin)
Çıkılamak: çıkı dürmek,bohça,kese
Çilenti: hafif ve az yağan yağmur.
- D -
Durhele, duragör: bekle
Dıkız: kuru
Debelenmek: kıvranmak, hareket etmek, el ayak oynatmak.
Dıkamak: örtmek, kapamak
Dellenmek: aklını yitirmek.
Dinç: canlı, güçlü, sağlam.
Dal: arka, sırt.
Dalamak: köpek ısırması.
Döş: bağır, göğüs.
Dölek: uygun yer, düz.
De: söyle, konuş.
Dağarcık: deri ekmek torbası.
Deve isimleri: köşşek, maya, buhur, daylak, avrana, tülü, yoz, lök, beserek, kirinci, boz.
Dokunmak: rahatsız etmek, hastalandırmak, üzmek, değmek
Diğer: öbürü, öteki
Dokunaklı: üzücü, etkileyici
Dokumayla ilgili sözcükler: ıstar, argaç, kirkit, tarak, kırklık (makas), çözgü, kilim, halı, tülü, seccade
Düğlemek: bağlamak, düğüm atmak
Dene: yapmaya çalış, tahıl tanesi
Depmek, tepişmek: tekmelemek
Dirliksiz: geçimsiz
Dıkmak: katmak, koymak.
Domuşmak: büzülüp oturmak.
Davranmak: kıpırdamak
Döşek: minder.
Dürü: Kız evine, oğlan evine götürülen hediye.
Dürmek: kapatmak, toplamak
Dolamak: sarmak
Dövmek: kavgada üstün gelmek, dayak atmak
Doşan: eski yıpranmış
Diri: canlı, hareketli
Dıkım: sokum, lokma, bir parça yiyecek
Dingildemek: sallanmak.
Davranın: hazırlanın, kalkın, kıpırdayın Dermek: biçmek, toplamak
Dindi: yoruldu, durdu, kesildi, bitti.
Dönemeç: viraj
Dibinde: altında, yakınında, kıyısında
Diniz: sessiz, sakin
Dingin: yorgun
Dinelmek: ayakta durmak
Dibek: havan
Düzmek: ağaç parçasını yontmak
Döl almak: hayvanları yavrulatmak
Dımdızlak kalmak: herşeyini kaybetmek
Dıkmak: katmak
Dehle: sür
Dulda: gölge, siper, rüzgarsız yer
Dilmek: dilimlemek, parçalara ayırmak, kesmek
Devşirmek: toplamak
Daşmak: dışarı çıkmak, akmak
Düden: dere ve göl sularının yeraltına aktığı kovuk, delik
Dolak: dolama, kuşak: bele sarılan dokuma bez
Davar: keçi sürüsü
Dambaşı: evin üstü, çatı
Doğramak: kesmek, parçalamak
Ditmek: kazmak, deşmek, parçalara ayırmak,ufalamak
Denk: uygun, eşit
Denkleştirmek: tamamlamak, ayarlamak
Dürtmek: itmek
Depreşmek: ortaya çıkmak
Darılmak: dargın konuşmamak, ilişkileri kesmek
Dazlak: kel
Didişmek: inatlaşmak, tartışmak
Dubaracı: hileci
- E -
Eylenmek: oyalanmak
Eşik: elma kekeci, kapı girişi
Enlemek: kuzu ve oğlaklara belirtici işaret koymak
Eğlemek: oyalamak, bekletmek
Eğlenmek: dalga geçmek, zevklenmek
Elcek: çobanın bağcak ipi ile koluna bağladığı haberci koyun
El: yabancı, il, el
Eletmek: haber vermek, çağırmak
Emsiz: beceriksiz
Eğleşmek: uğraşmak, vakit geçirmek
Etraf: çevre
Emlik: geç doğan ve anasını emen kuzu
Engin: alçak, yüksek olmayan, kısa
Enik: köpek yavrusu
Eşmek: kazmak, deşmek
Ergin: olmuş, yetişmiş
Esik : çukur,boşluk
Ergen: yeni yetme genç
Etmek: yapmak, eylemek, kılmak
Evmek: acele etmek
Evtinmek: oyalanmak
Eğirmek: yünden kirmanla ip yapmak
Evermek: çocuğu evlendirmek
Ermek: erişmek, ergin, ulaşmak, varmak, olmak, yetişmek
Er: erken
Erinmek: tembellik
Engeç: ençok
Eringeç: tembel
Eğri: düz olmayan, yanlış
Enderde: orda
Eşlerin birbirine hitap sözcükleri: er, koca, herif, bey-avrat, hatun, hanım, kadın, kız
Er kalkmak: erkence, şafakla birlikte
Ekelge: tahıl ekilmeye uygun arazi, yer
Entari: fistan, kadın elbisesi
Epeyi: çok
Essah: doğru
Eyleşmek: yerleşmek,oturmak
- F -
Fıcıtmak: fırlatmak, atmak
Fırtmak: yerinden çıkmak, fırtık
Fırdolayı: etrafı, çevresi
Fıyık: ıslık, sıtlık
Filik: tiftik keçisi tüyü, angora
Ferik: tavuk civcivi
Fingirdemek; oynaşmak
Feldirdemek: şaşkınlık ve korku nedeniyle eli ayağı titremek
- G -
Göğermek-güvermek: yeşermek
Güzle: sonbaharda yerleşilen yer
Gevmek: ısırmak, dişlemek, çiğnemek, ezmek
Gocuk: mont
Gubarmak: şişinmek, dayılanmak
Gedik: bel, dağ geçidi, araf, boşluk, eksik
Göynük: çok olmuş,çürümüş, eskimeye yüz tutmuş
Girgeç: girişken, sosyal, atak
Gözünün feri, çırası (ışığı) sönmüş: kör olmuş
Güleç: güler yüzlü
Gunnamak: yavrulamak, doğurmak
Geç: yetişememek, ilerle
Gine-yine: tekrar (gına geldi, çok uzadı)
Gocunmak: alınmak
Güdük: kısa
Güç: zor
Gürleme: kuvvetli yüksek ses
Göde: şişman, göbekli
Göçük, göçkün: yıkık, çok hasta, halsiz, geçkin
Gavurga: Kavrulmuş buğday
Gıdım gıdım: azar azar
Gücenmek: darılmak, incinmek, küsmek
Gök: açık mavi, turkuaz rengi tonu
Göğ, göv: olmamış, ham
Geğirme: mideden gelen ses
Gözü kamaşmak: gözünü almak, şaşırmak
Gönül: iç
Gıpran: toplan, hareketlen, davran.
Gubat: kaba, uygun olmayan, patavatsız
Guz: gölgeli yer, dağın güneş görmeyen yamacı
Gelep: bir tutam ip
Gevrek: kuru, çabuk kırılan, çıtır çıtır
Gugumavvuk: baykuş
Gam, kasavet: üzüntü
Gurka yatmak: kuşun yumurtalarının üzerinde yatması
Gözer-kalbır: büyük elek
Geçek: geçit, yol, yaka
Gebermek: ölmek
Gaga: mıdık, ibik
Gurbet: yabancı yer, yadel
Gelipbatır: işte geliyor
Gerneşmek: kollarını yana açıp,derin nefes almak
Gününü göstermek: cezalandırmak
- H -
Hora geçmek: kıymeti bilinmek
Hırık: zayıf, halsiz, cılız
Hısım: akraba, yakın
Hışım: kızgınlık
Hopuç: bebeği sırtta taşımak
Hambeleş: murt, mersin ağacı meyvesi
Hayta: söz dinlemeyen, yaramaz-haylaz,
Hemi: öyle mi
Hergele, güdü: inek sürüsü
Hodul: kendini beğenmiş
Hangırda: nerede
Heye: evet, öyle
Hoşnut: memnun kalmak
Hoş: güzel, sevimli
Halka: daire, yuvarlak tel
Horanta: aile fertleri, kadın ve çocuklar
Hayvan yavruları: cüllü, cülük, kıri, sıpa, buzağı, oğlak, kuzu, malak, kulun, tay, enik, bosi, göcen, civciv, ferik, palaz, köşşek, boduk
Hele-bile: sözü kuvvetlendirici sözcükler
Hani: nerede
Horgörmek: aşağılamak, basit görmek
Hörflenmek: heyecanlanmak, hafif korkuya kapılmak
Hayıflanmak: kötü beklenti
Heves: özenti, arzu, istek
Hu: şu
Hunu: şunu
Huna: şuna
Ho: o
Hona: ona
Ho: öküze yürü komutu
Hoşt: köpeği azarlama sözcüğü
Höpürdetmek: bir şeyi sesli şekilde içmek
Haylamak: seslenmek
Hı, he: tasdik ve dinlediğini belirtme sözcüğü
Hah, tüh: eyvah, yapılması gereken "bir şeyin unutulduğu hatırlanınca söylenen söz.
- I -
Iccık: biraz, az
Ih: deveyi yere çökertme komutu
Irgalamaz: ilgilendirmez
Işıldamak: parlamak
Işımak: aydınlanmak
Irak: uzak
Istar: bez, kilim, halı tezgahı
Iprık: su kabı
Ilgıt-ıfıl: hafifçe tatlı esen rüzgar
- İ -
İhi, İhicik: dahacık
İhicanak: işte
İlmek: tutturmak, bağlamak, ilgeç
İletmek: götürmek, söylemek
İtdaşlamak: boş gezmek
İbik: gaga, mıdık
İşmar: gözle işaret etmek
İri: kocaman, büyük
İrkilmek: korkuyla sıçramak
İçine sinmek: benimsemek
İçlik: gömlek, mintan
İşdah: yemek yeme arzusu
İniş: yokuşun ters tarafı, bayır aşağı
İkircikli: ince fikirli, evhamlı, kararsız.
İnme inmek: felç
- K -
Kapız: koyak, dere, kanyon, vadi
Karaltı: alacakaranlıkta iyi seçilemeyen hareketli varlık
Kaykılmak: kösülmek, uzanmak
Kanırmak: zorlamak
Kese: yakın, kısa kolay yol
Külah: şapka, başlık
Kubuz: palavra
Kürsün-kürtün: kar yığını
Keşik: ödünç verme suretiyle yardımlaşma
Kuytu: rüzgarsız yer
Kirman: ağaç yün eğirme aleti
Katık: ekmeğin yanında yenen peynir ve benzeri yiyecek
Karaböcü: canavar, kurt
Keçi adları: oğlak, çebic, seyis, erkeç, teke
Koyun adları: kuzu, öveç, toklu, şişek, kıcık, koç
Keven: dikenli, çiçekli yayla bitkisi
Kuz: güneşsiz, serin yer
Kıran girmek: davarın salgın hastalık nedeniyle aniden ölmesi
Kekeç: elma eşiği, çekirdekli kısım
Kösre: bileyi, masat (bıçak ağzını keskinleştirici alet)
Koduş: kendini beğenmiş
Keleş: yakışıklı, sevimli
Kalgımak: zıplamak, hareket etmek
Küt: ağzı kesmeyen bıçak, makas
Kongur-konur: hafif esmer
Kesek: sertleşmiş toprak parçası
Kovuk: boşluk, delik, küçük mağara
Kakmak: sokmak, itelemek
Kopuk: bütününden ayrılmış, serseri
Kupay-zağar: tazı, av köpeği cinsi
Kemre: tezek, kurutulmuş hayvan gübresi
Kangrılmak: devrilmek, yan yatmak
Karalamak: kötülemek
Karaçalmak: iftira etmek
Karmak: suyun toplanması, yükselmesi
Kargın: akmayan su, birikinti
Koca: erkek eş, yaşlı, büyük, iri, bey
Koçak: babayiğit
Kostak: havalı yürüyen, kasalak, koduş
Kürnemek: koyunların bir araya toplanması, kürelenmesi
Karaltı yer: gözden uzak köşe
Koyuvermek: salıvermek, bırakmak
Kak: meyve kurusu
Körsen: karanlık, az ışıklı, seçilemeyen, sönük
Kurcalamak: karıştırmak, oynamak
Koz: avantaj
Köstek: bağ, ayak bağı
Kızık: kızgın, sinirli
Kepenek: çoban giyimi, paltosu, uyku tulumu
Kuşvıcırtısı: kuş sesi, cıvıltı
Körpe: taze, genç
Köstü: köstebek, tarla faresi.
Kakül: saç perçemi, alındaki saç
Koyun gütmek: koyunu otlatmak, merada yaymak
Kene: bit, pire, sakırga cinsi bir parazit (koyunlarda olur)
Kayırmak: gözetlemek, kollamak
Kısmak: azaltmak
Kıraç: susuz, sulanmayan yer, kır
Kırıntı: döküntü, küçük parça
Kürümek: karı damdan aşağı itmek
Kanırmak: zorlamak
Kaklık: içine kar ve yağmur suyu dolan çukur taş
Kapçak: kap, bir şeyin üzerine örtülen şey
Kelik: pabuç, terlik
Kayrak: oynak taşlı yer
Koyver: bırak gitsin
Kırpmak: makasla kesmek, kırpıntı
Kabarmak: şişmek
Kılmak: yapmak, etmek, yerine getirmek
Kısık: dağ geçidi, boğaz, çukur
Kısılmış: sıkışmış, büzülmüş, azaltılmış
Kırnap: ip
Kalgımak: zıplamak
Kancık: dişi
Kaygısız: dertsiz
Kırağı, çiğ: sisin otlarda bıraktığı ıslaklık
Kop: gel, ayrıl, koş
Kopmak: kırılmak, ayrılmak
Kasmak: önünü kapatmak, geri çevirmek
Katlamak:bükmek
Kutlamak: talih, saadet, şans iyilik istemek, teprik etmek
Kaypak: dönek, sözünde durmayan
Kuş sekmesi: kuşun yürümesi
Kurşun sekti: sıçradı, hedefe değmedi
Kaltak: kötü kadın
Kertmek: yontmak, çendik atmak
Konalga: yaylaya çıkarken dinlenilen konaklama yeri
Kirmen: elle yünden ip eğirme aleti, iğ
Kır: ak, kırçıl
Kısmı: cimri, hasis, varyemez
Kütürdetmek: ses çıkarmak
Katlanmak: dayanmak
Kürelenmek, küren: koyunların biraraya toplanması
Kater: dizi, sıra
Kargı: uzun sopa, sırık, çubuk
Kursak: mide
- M -
Muzu, muzuluk: yaramaz, yaramazlık
Meh: al
Muhmak: yumruk vurmak
Mahana: bahane
Mıh: çivi
Mıhlı: kurtlu, delikli
Mıdık: gaga, ibik, şapka siperi güneşliği
Mirt etmek: kıpırdanıp durmak
Miski: cimri, eli sıkı
Meymenetsiz: yaramaz, kötü
- N -
Nice: daha, tekrar, pek çok, ne durumda
Nece oldu: nasıl, ne kadar
Nene gerek: ilgilendirmez, boşver
- O -
Oğcalamak: oğmak, masaj yapmak, sıvazlamak
Ocumak: soğumak, uzaklaşmak
Okuntu: düğüne çağrı hediyesi, davetiye
Obruk: mağara, oyuk, delik, çukur, boşluk, în
Onmak: iyileşmek
Onur: vakar, haysiyet, şeref
Olcum: halk hekimi
Ossaat: derhal, hemen
Oluk: hayvanların su içtiği ağaç tekne Ocak: ateş yakılan yer tandır, hastalıklara iyi gelen, ziyaretgah
Oba: göçebe topluluğu
Ondankelli: ondan dolayı, daha sonra
Ondan ötürü: dolayısıyla
Oralı olmamak: ilgilenmemek
- Ö -
Örselemek: zedelemek
Ötlek: korkak
Öbek: yığın
Öbürü: diğeri, öteki
Örelemek: işi düzensiz yapmak
Öyek: bataklık
Öş: sabah vakti
Öymek: su sızıntısı
Öneze: keklik avında saklanılacak yer, siper.
Öksüz: annesi ölmüş kişi, kimsesiz
Öğümek: kusmak, içi bulanmak
Özemek: yoğurdu sulandırıp ayran yapmak
Özürlü insan lakapları: aydaş, çolak, çopur, göde, hırık, kör, sağır, tat, topal.
Öşerti: şekil belirmesi, seçilmesi, hafif aydınlık.
Öte: karşı taraf, diğer
Öteberi: çarşıdan alınan tüketim maddeleri, eksik, gedik
Öfbe: bıkkınlık, istemezlik sözcüğü
Ötegün, öteğin: dünden önce, daha önceki
-P-
Pısmak: sinmek
Pörtlek: dışa çıkık
Peşkir: havlu
Pataklamak: dayak atmak, kötek
Pörsümek: bozulmak, örselenmek
Pufurmak: şişirmek
Pırtı: kumaş
Pür: yapraklı ağaç dalı
Pürçek: taze bitki yaprağı, tomurcuk
Pelit: palamut, meşe
Püse: katran
Parpı-paylamak: kızmak, azarlamak
Perakende: parça, bölük, tüm değil
Pek: sert, (peklik, kabızlık), katı, çok sıkı
Pavkırmak: ses çıkarmak
Pekitmek: pekiştirmek, sağlamlaştırmak, sıkıştırmak
Pus: sis, duman
Paskırdı: kabardı
Pısıkmış: korkmuş, sinmiş
Paklamak: temizlemek
Peh: hayret sözcüğü
- R -
Renkler: al, alaca, ak,ağ, boz, kırmızı, ala, kızıl, kır, kırçıl, kara, çor, çapar, göğ-gök, gökçe, çakır, kongur, konur, çandır, doru, yağız.
- S -
Susa: Keçi yolu
Sinmek: pısmak, saklanmak, gizlenmek
Sahan: yemek tabağı, kabı
Sapa: uzak, ters yol
Sızı: ağrı
Sünmek: yorulmak, uzatılmak, uzanmak
Sekmek: zıplamak, hoplamak
Seki: teras
Söbüce: dik, uzun, ince, zayıf
Sapak: dönemeç
Siyek: hayvan idrarı
Seyirtmek: koşmak
Sargın: hevesli
Seyrimek: göz atması, tik
Soyka: ölü çamaşırı, kötü kişi
Sakar: salak, çok kaza yapan, rastgele hareket eden, şaşkın
Sarkıtmak: uzatmak, göndermek
Sallama sapan: taş atmaya yarayan örme ip
Söykünmek: bir yere dayanmak, yaslanmak
Sofra yazmak: yemek malzemelerini getirip koymak
Sokum: bir lokma ekmek
Sürek: takip, sürekli, devamlı
Süt ürünleri: lor, keş, dolaz, yanıksı güz yoğurdu, opruk tulum peyniri, çökelek, yayık ayranı, kaymak
Saydaş:düz, ince, yassı taş
Sıyırmak, ziftimek: soymak, temizlemek
Sulu sepken: toprağı ıslatan ve çabuk eriyen sulu kar
Sak: uyanık, temkinli
Saklı: gizli
Su ile ilgili sözcükler: akar, akarsu, ark, bent, bataklık, böğet, dere, göz, gölcük, kaynak, oluk, öz, öyek, pınar, sulak, sulu, sazlık, gömük, balçık, ırmak, nehir
Sarp: ters, aksi, anlayışsız, dik, yokuş
Serpmek: atmak, yaymak
Sürü: biraraya toplanmış ,alay, grup, küme
Sürmek: götürmek, sevketmek, çift sürmek, ilaç sürmek
Sürgün: yeni çıkan ağaç dalı
Sası: tatsız
Sokmak: girdirmek, koymak
Sak: uyanık
Sığır: inek
Seyrek: aralıklı, sık olmayan
Süygün: taze dal
Sırnaşık: ısrarcı, arsız.
Saç şekil isimleri: kakül, perçem, zülüf, belik
Sırt: arka, dağ yüzü
Sırt: giysi, elbise
Sıkı sıkılamak: fişeğe barut, saçma doldurmak
Seme: ahmak, aptal, akılsız, menfaatini bilmeyen
Sitil: çul, çadır örtüsü
Seyil: sahil, göl, deniz kıyısı, göçebelerin kışladığı düzlük, ova, vadi
Sancı: acı, sızı, ağrı
Sıkıntı: üzüntü
Sırıtmak: gülmek
Semiz: besili, tıknaz
Seki: yayladaki düzlük
Sağmal: süt veren hayvan
Sökün etmek: hareket etmek, yürümek, göç
Sargın: bağlı, tutkun
Savruk: rastgele davranan, düşüncesiz, müsrif
Savak: su bendi, kanal, arkbaşı
Süğmek: sarmak, uzamak
Söğmek: küfür, kötü söz
Sıtır: gizlemek
Sınıkçı-olçum: kırık, çıkık tedavi eden
Sokurdanmak- sokranmak: söylenmek
- Ş -
Şavk: aydınlık, ışık
Şavkarmak: şafak atışı, ışımak
Şincik: hemen şimdi
Şincikten kelli: bundan sonra
Şıppadanak: çabuk
Şinik: ölçü birimi
Şar: şehir
Şah: ağacın yeni sürgünü, dalı
Şapırdatmak: ses çıkartarak yemek yeme
- T -
Tokuşmak-müsmek-süsmek-tosvurmak: koyunun ve keçinin kafa vurması.
Tor: ürkek, çekingen
Tanış: bildik, tanıdık
Tulum: deri peynir kabı
Tuluk: deri su kabı
Tat: dilsiz, kekeme
Toy: acemi, tecrübesiz
Tengerlemek: yuvarlamak
Tengerlenmek: yuvarlanmak
Terek: raf
Takdelen: ağaçkakan kuşu
Türlü: çeşitli
Tok: iştahsız, doymuş
Tüğlemek: düğüm atmak, bağlamak
Tünemek: yükseğe çıkıp oturmak
Tüymek: kaçmak
Tombuş-tombiş: temiz, sevimli, toplu
Tombalak: toplu, kilolu, şişman tombul
Tıkamak: kapamak
Turfanda: ilk yetişen meyve, sebze
Tuturuk gibi: ekşi
Tosmarmak: kötü duruma düşmek
Türemek: çoğalmak, artmak, ortaya çıkmak
Tıkıç gibi: şişman, tıknaz
Tıkıştırmak: tıkınmak, atıştırmak
Topak: toparlak, yuvarlak, top gibi
Tenha: seyrek, az insan olan sakin yer
Tene: tane
Tülbür: uzun karışık saçlı
Tosbağa: kaplumbağa
Tezikti: tezdi, kayboldu, kaçtı Tınlamadı: dinlemedi, umursamadı
Tökezledi: yere yıkıldı
Tokuç: çamaşır döğme sopası
Tiril tiril etmek: canlı gibi görünmek
Teyin: sincap
Tez: acele
Taytay durmak: apalayan çocuğun ilk defa ayakta durmaya başlaması
Tahra: balta, satır, nacak
Teltik: değişik, farklı
Tiftimiş: kabarmış, tüylenmiş
Takat: güç, kuvvet
Tebelleş: musallat, başa bela, sıkıntı
- U -
Ulamak: birbirine bağlamak, ilave etmek, eklemek
Ulumak: kurt, canavar, çakal sesi
Uluk: bozuk,çürük
Ufra: un
Ummak: beklentisi olmak, ümit etmek
Uslu: sessiz, terbiyeli
Usanmak: bıkmak, bezmek, sıkılmak
Usulca: yavaş
Usuliyle: gereğince
Usuktu: kabullendi, sakinleşti.
Uşak: çocuk, yardımcı
Uçkur: don, şalvar bağı, ipi, kemer yerine kullanılan ip, bez.
Uç: kenar
Utlanmak: mahcup olmak
Ufak: küçük, minnacık
Ufalamak: küçültmek, parçalara ayırmak
Uy: takip et, ardından git, evyah
Ulu: büyük
- Ü -
Üleştirmek: bölüştürmek, paylaştırmak
Ünle: seslen, çağır
Ütülmek: yenilmek
Ümük: gırtlak, boğaz,
Ün: şöhret, nam
Ürkmek: korkmak, çekinmek
Üstün körü: gelişi güzel, baştan savma
Üzerlik: nazar otu
Ütmek: yenmek, ateşin alevine tutmak
Üşengeç: tembel, uyuşuk, gönülsüz
Ürkek: korkak, çekingen
Üşüşmek: gelmek, toplanmak
- V -
Vızıklamak: zırıncamak: inlemek, yakınmak
Vıcık: cıvık, sulu çamur
Varsak: gitsek
Vıcır, vıcır: çok kalabalık, gürültülü
- Y-
Yoz mal- sırkıntı: çıkıntı, kısır koyun sürüsü
Yaylak: bahar gelince davar otlatmaya çıkılan dağlardaki yayla, düzlük, otlak yerler:
Yazgı: kader, alınyasısı
Yalak: köpeğin yal-aş yediği çukur.
Yülemek: bıçak, makas, ağzını keskinleştirmek, bilemek
Yağır: uyuz
Yağlık: mendilin büyüğü
Yuka: sığ, derin değil
Yanış: işleme, desen, örgü., nakış
Yüğürmek: koçla koyunun çiftleşmesi
Yörük yemek çeşitleri ve hamur işleri: saç kavurması, topalak (köfte), sütlü çörek, yarma tarhanası, arabaşı, bulamaç, un helvası, bazlama, katmer, çomaç, mayalı, sıkma, börek, sündürme, keşkek, çörek, yağlı ufak, övelemeç, ovmaç, un çorbası, höşmerim, kaygana, yufka ekmek, killan böreği, hoşaf, paça-kelle, haşlama, çemen (közleme), yalancı mantı, mantı, erişte.
Yiğe: kurnaz, hileci
Yamaç: dağın yüzü, eteği.
Yaka: taraf, kenar, kıyı
Yurt-yurtluk: yaylak ve kışlakta obaların çadır kurduğu ver.
Yeğni: hafif
Yumru: topak, şişlik
Yanaş: yaklaş
Yılgın: bezgin, çekingen
Yakım yakmak: ağıt söylemek
Yufka yürekli: merhametli, hisli, duygulu
Yakınmak: kendine acındırmak
Yerinmek: memnuniyetsizlik
Yazılmak: yayılmak, dağılmak, bir yere kayıt olmak
Yalama: bozulmuş, aşınmış, silinmiş
Yazma: yemeni, örtü, çember,burgu, başörtüsü
Yetmek: tamam olmak, başgelmek
Yetişmek: ulaşmak, varmak, kendini iyi hazırlamak
Yeşerti: yeşillik, bitki
Yenik: ısırılmış
Yitik: kayıp
Yörük mutfak eşyaları: kazan, haranı, tava, sahan, lenger, sini, leğence, ibrik, tahra, çomça, kevgir, dibek, tas, senit, oklava, şiş, eldeğirmeni, helke, cingil, güğüm, bakraç, "tahta kaşık, sacayak, saç, yayık, su tuluğu, dağarcık.
Yörük isimleri: (bay): ahmat, abdil, bobulu, bulduk, bayramali, durmuş ali, ibili, ese, esmen, ıramazan, ibrağam, durhasan, hacı, kerim, memili, süllü, yusufca.
Yörük isimleri (bayan): ayşana, arzı, döndü, döne, durdu, dudu, eyse, elif, fadime, gülizar, hatça, ıraz, ireb, güllü, ümmü, keziban, ummanı, menevşe, selver, şerif, şerfece, teslime, sultan, zala.
Yapışkan: zamk, tutkal gibi şeyler
Yanal: pembemsi
Yova-yoğa, yoğanta: tembel, çalışmayan, makbul olmayan kişi
Yağma: bölüşmek, başkasının malını almak, kapışmak
Yanına komamak: bırakmamak, cezalandırmak
Yava: lezzetsiz, tatsız
Yavan: yağsız
Yitmek: kaybolmak Yenilen yayla otları: çiğdem, burçalak, kenger, yemlik, teke sakalı, çıtlık, kuzukulağı, ekşimik-eğşi kulak
Yakı: vücuda tedavi için ilaç sarmak
Yarayışlı: faydalı
Yakarmak: yalvarmak
Yemeni: pabuç, çarık, ayakkabı
Yansılamak: tekrarlamak
Yokuş yukarı sarmak: yükseğe çıkmak, tırmanmak
Yeldirme: bir çeşit kadın örtüsü
Yoymak: bozmak, telef etmek
Yenişememek: berabere kalmak
Yumak: ip çilesi
Yunmak: yıkanmak
Yanıltan: kandıran, aldatan
Yuvak: silindir biçiminde sertleştirme, yuvma taşı
Yeğlemek: tercih etmek
Yayladaki yabani ağaç ve bitkiler: koyun alıcı, ahlat, karamık, erik, payam, elma
Yaygı: çadırın tabanına serilen kilim, keçe, örtü
Yasılmak: eğilmek
Yangı: ateş, sızı, dert, sıkıntı, üzüntü
Yülemek: sürtmek, bilemek, bileylemek, keskinleştirmek
Yalınayak: çıplak ayakkabısız
Yazı: ova, düzlük, şehir dışı, kır, step, bozkır, yaban
Yetmemek: az gelmek
Yeltenmek: denemek, teşebbüs etmek
Yekinmek: davranmak
Yufka: ince saç ekmeği
Yar: dik meyil, uçurum
Yeşerti: yeşil taze ot
Yalman: eğri, düz olmayan (yayvan, çukur)
Yarayışlı: faydalı, yararlı
Yeğ-yeğlemek: tercih etmek
Yalpalamak: sallanmak
Yumuş: hizmet, görev
Yokyav: inanılmazlık, şaşkınlık sözcüğü
Yermek: horlamak, kötülemek.
- Z -
Zıylan: kaygan
Zövelmek: dinelmek, dimdik ayakta durmak
Zövele: gelengi, dağ sincabı
Zağar: belki, sanırım
Zevzek: ciddi olmayan, sulu
Zülüf: yüz yanında kalan saç
Zıtlık: terslik, karşılık, uyumsuzluk
Zonklamak: bir çeşit ağrı
Zığarmak: karşı gelmek, itiraz etmek
Zıbarmak: öImek
Zırlamak: ağlamak
Zırnıcıdı: pişman oldu
Zılgıt çekmek: kızmak, çekişmek, azarlamak
Zıllımak: caymak, vazgeçmek, dönmek
Zıvıtmak: başından savmak
Zıvdırmak: savuşturmak, göndermek
Zırıncamak: gönülsüzlük
Zıvlatmak: kabuğunu soymak, kavlatmak
Zavur: azarlamak
Zorsunmak: gücüne gitmek, isteksizlik